3 Mart 2011 Perşembe

Merhamet

Sonra bir gün dedim ki, "sonra bir gün gideriz..."
"Sessiz olmalı ortam" dedim. "Seni duyabilmeliyim..."
"Anladım" dedi, "haklısın."
"Anladığına sevindim" dedim. "Bir insanı anlamak, ona daha da yaklaşmak demektir."
O bir şey demedi, Gözleri aşağıya bakıyordu. Ben devam ettim: "yaklaş bana" dedim.
"Uzak değilim ki" dedi. Sesi incelmişti. İnanmıyordu bu söylediğine.
"Sanırım çoğu insan, inanmadığı bir şeyi doğruymuş gibi söylemeyi beceremiyor." diye düşündüm. Yüzüm hafiften asılmıştı. Hemen toparladım kendimi. Anladığımı bilmesini istemiyordum.
Susuştuk. Söyleyecek bir şeyi yoktu. Uzaktı, "bunu bildiğimi hissediyor" diye düşündüm. Söylemeye cesaret edemiyordu sadece.
Sonra birden doğruldu, bir şey söylemeye hazırlıyordu kendini. İçinden "hadi biraz cesaret!" dediğini duyar gibiydim. Yine yüzüm asılmıştı. Bu sefer gizlemeye çalışmadım.
"Ben" dedi, sesi yine ince çıkmıştı. Daha önce sesi hiç öyle ince gelmemişti kulağıma. Birkaç saniye başka bir şey söylemedi. Cesareti kırılmıştı, oturduğu yere sinmiş bir hali vardı. Sanırım o ince sesi kendisini de kötü hissettirmişti. İçimi bir ürperti kapladı. Engel olamadım, elim titredi bir an. Yıllar önce, bana olan sevgisini itiraf ettiğinde yaşamıştım aynı titremeyi. O zaman yüzüm gülmüştü.
Doğruldu, tekrar "ben..." dedi. Sesi bu sefer düzgündü. "Eskisi kadar sevmiyorum seni" dedi. Gözlerime bakamıyordu. Aslında hiç sevmiyordu artık. Biliyordum, birkaç ay önce bunu hissetmeye başlamıştım. En başta gözlerinden anlaşılıyordu bir süredir. Bana baktığında yüzü zoraki gülüyordu. Gözlerini gözlerimden kaçırdığını ilk fark ettiğimde anlamıştım, sevmiyordu artık. Bana olan hissiyatı sadece merhametti...

2 yorum: